Hepimizin birer facebook sayfası var. Bir de twitter hesabı. Durun durun, ınstagramı da var. Snapchat? Swarm? Periscope… Sosyalmedya başka bir dünya. Fiziksel dünyanın dışında siber bir alem olduğunu kabul etmek durumundayız. Bu durumda seçmediğimiz hayatlarımız bir kenara siberalemde seçtiğimiz karakterler hatta olmak istediğimiz görünüşler ile yarattığımız yeni bir ben ile yaşayabilir miyiz? Yaşamalı mıyız? Bu durum tehlikeli değil mi? Hem bireysel açıdan kişilik kargaşası yaratması hem de güvenlik ve güven problemi açısından.

Kendi hayatımızı sevmediğimiz bir kurguyu ele alalım. Yeni bir hayat oluşturma fırsatı gibi siber alem. Nasılsa karşı taraf fiziksel anlamda bizi görmüyor. Kumral, 1.65 boylarında belki 75 kilo bir kadın olduğumuzu düşünelim. Adımız Ayşe. Ama “Suzi” havalı olurdu. 22 yaşındayız. Lise mezunuyuz. İşçi bir ailenin işsiz ve evlenmeyi bekleyen bir kızıyız. Zamanımızı evde bilgisayar başında, akşam da dizi izleyerek geçiriyoruz. Oysa evet, gezinirken gördüğümüz şu brezilyalı olduğunu düşündüğümüz esmer, incecik kadın olabilirdik. Onun resmini koyalım profil resmi olarak. Hep de kamu yönetimi bitirmek isterdik. Bir şirkette yönetici de iddialı bir bilgi. Onu da ekleyelim. Evet gayet güzel bir profil oldu. Şimdi insanlarla tanışabiliriz. Karşımızdaki başka bir kimlik oyunu oynayan kişi Ahmet. 32 yaşındayız. Kendi işimiz var. Evliyiz. 3 Çocuğumuz var. Ama çok erken evlendik. Hayat ağır. Adımız Bakır olabilir facebookda. Evet yüzü gorunmeyen karanlık bir resim gizemli bir hava verir. Bekar gibi biraz soluklanabilir, kendimize bir alan açabiliriz. Hadi sörf yapalım biraz. Suzi… Bu Suzi denen kadın tam bir afet görünüyor. Bakır, pardon Ahmet’in tam mesajlaşmak istediği kadın. Ve hikaye başlar. Belki bir kaç ay güzel sanal vakit geçirir bu ikili. Farklı hissederler, kendilerini kaptırırlar. Hatta bazen gerçekten yaşarlar bu dünyada. Bir türlü buluşamazlar. Çünkü yalanlar ortaya çıkacaktır. Sonra geliştirdikleri şeyin yalanlarından daha büyük olduğuna inanırlar. Birbirlerinden bağımsız. Ayşe saf ve evde hapsolduğu dizi hayatından esinlenerek biraz romantik bir sona inanır. Ahmet’in duyguları biraz daha zorbacadır, vakit geçirecek ve sonra yeni bir sanal arkadaş bulacaktır kendine. Evet buluşurlar. Ahmet çok sinirlenir ama napsın elde olanla yetinmelidir, nasılsa o da masum değildir. Ayşe hayalkırıklığı yaşar ama belki de hayatının erkeği karşısında duruyordur. Ahmet Ayşe’yle ıssız bir yerde başbaşa kalmak ister malum. Ayşe önce safça yaklaşır sonra pişman olur, kurtulmak ister ama iş işten geçmiştir. Ahmet panik olur, Ayşe romantik hayalini belki başka bir hayatta yaşayacaktır, yaşama veda eder, 3. Sayfa haberlerinde yerini alır. Ne kadar saf başlamıştı herşey. Başka bir hayat istemek suç değil de. Acaba gerçekten olmak istediğimiz şey “kabul edilebilir ve onaylanmış, tescillenmiş” güzellik olan 50 kilo, 1.70 boyunda, yüzünün yarısı dudak, diğer yarısı boya, çıplak bir ten mi? Ben bu mankenlerin güzel olmadığını iddia etmeyeceğim. Tabiki çok ama çok güzeller. Ama acaba onaylanmayan güzellik güzel kategorisinde olamaz mı? Ayşe kendisinde keşfetmesi gereken bir güzelliğini ortaya koyamaz mıydı? Dizi izlemek yerine mevcut imkanlarını hayatını iyileştirmek ve etrafını güzelleştirmek için kullanamaz mıydı? Gün içinde internette vakit geçirmek yerine çalışmayı tercih edemez, Belediye’nin ücretsiz kurslarına katılamaz, öğrendiklerini başka kadınlara aktaramaz mıydı? İnternette geçirdiği saatlerde sahte bir hayat yaşamak yerine kendini geliştirebilecek bir alan yaratıp kendini yaşatamaz mıydı? Kendini kabullenemez miydi? Ahmet çok sıkıldığı hayatında yer açmak için sahte bir profil açmak yerine çocuklarıyla bir oyun hesabı yaratıp birlikte onlarla vakit geçiremez miydi? Eşiyle sohbet edip onu da yalnızlığa sürüklemek yerine iki kişilik bir adım atamaz mıydı?

 

Gelelim ikinci kurguya. Gerçek profiller. Gerçek olmayan yaşamlar. Herkesin mutlaka ama mutlaka tanıtmak istediği bir kimlik olduğu açık. Kimi iyi bir tasarımcı, kimi iyi bir politikacı, bazılarımız sanatçı, modacı, entellektüel, eğlenceli muhteşem hayatlar, bir kısmı bir o kadar havalı zengin, kimi çok iyi anne, kiminin çocuğu dünyanın en şipşirini, kiminin kocası en tatlişko, kiminin aşkı yüzyılın buluşması aman nazar değmesin, bazıları inanılmaz gerçek, bazıları gerçekse bile abartılı, baygınlık geçirtiyor. Tam tersi örnekler de var, yani duygu durumu sevimsiz şirinler. Herşeye muhalefetler. Gündemdeki herşeyin muhalifidirler. Misal hava güzel herkes “yaşasın yaz geldi” fotoğrafları yağdırırken, “arkadaşlar kış mikropları kırar şimdi herkes terleyecek çok fena” şeklinde anlamlı anlamsız ileti paylaşırlar. Mutlaka bir şerhleri var gündeme. Ama herkesin, hepimizin ortak noktası, hangi ülkenin vatandaşı olduğumuz farketmeksizin sosyal medyadan devleti, toplumu kurtarabiliyor, savaşı durdurabiliyor, zalimleri kınayabiliyoruz. Çok işe yarıyor üstelik bu. İnanılmaz aktif vatandaşlarız bu konuda!

 

Bu ikinci kurguda 5 arkadaşız. Birimiz çok içine kapanık bir öğretmen. Adı Hakan. Diğerimiz Gül, Hakan’ın tam tersi, sosyal mi sosyal. Bu ikisi sevgili. Birlikte hep susarlar. Mutlular mı onlar bile bilmez. 3 yıldır birlikteler. Aslında onlarınki sosyal medya birlikteliği gibi. Bir yere gitmelerinin tek sebebi Gül’ün Hakanla resimlerini çekip, “Aşkitoyla huzur”, “Hakanımla şarap”, “canikomla kahvaltı” şeklinde iletiler paylaşması. Gittikleri yerde geri kalan tüm zamanı sosyal medyada ileti paylaşıp yorum yapmak. Hakan bu durumu pek umursamıyor. Sezenimiz var. Yazar kendisi. Çok başarılı olabilir aslında ama kesinlikle çok fevri. Sokaktan kedi geçse resmini çekip onun yalnızlığını yazıyor, kesin açtır o kedi, belediye çalışmıyordur, toplumsal eşitsizlik vardır. Aslında bir yandan da projeler üretir durur. Mutlu bir insandır. Üretkendir. Ama o kadar muhalefettir ki sosyal medyada sürekli yazılarının altına birileri olumsuz yorum yapar ve olay başka bir yere gider. Sezen de sürekli gergin olur. Burak bir şirkette orta düzey yönetici. O suya sabuna dokunmaz. Sosyal medyada ayda yılda bir profil resmi değiştirir, arada insanlar onu biryerlerde etiketler. Sosyal medyayı gündemden ve çevresindeki insanlardan uzak kalmamak için izler. Her şeyi bilir. Hiç bir şeye sanal yorum yapmaz. Bir de Mete var. Mete hayatında kimse sosyal medyada odur. Ne yediğini görmezsin belki ama ne yaptığını bilirsin, genelde kendi markasına hizmet eder sosyal medya hesapları. Eğitimlere gider, öğrendiklerini paylaşır. Okuduklarını paylaşır. Düşüncelerini süzgeçten geçirir paylaşır. Arkadaşlarını paylaşır. Toplumsal görüşünü ve duruşunu paylaşır. Eğer bir projesi var ise insanları haberdar eder, katılmaları için teşvik eder. Sivil toplum kuruluşlarında yer almaları için cesaretlendirir. İkinci kurgumuzdaki hayatların gidişatı önemli mi? Hakan ve Gül mutlu olacaklar mı? Onlar önem veriyorlar mı ki biz sonunu merak edelim? Sezen kendisini doğru yansıtabiliyor kendi markasını yönetebiliyor mu? Arkadaşlarının bildiği Sezen mi sanal dünyada? Burak sosyal medyada bir karakter olarak yok. Yaşamıyor bile. Mete ise belki de en doğru karakter. Gerçek profiller gerçek yaşamlar… Mutsuzken, ağlarken resimlerinizi koyup küstüğünüz insanlara savaş açın demiyorum, gerçi onu yapanlar da var, ama olmadığınız gibi değil de olduğunuz haliyle, size ait şekliyle, gerektiği kadarıyla…

 

Hesaplarımızın kitleleri var. Arkadaşlarımız, arkadaşlarımızın bizi tanıyan arkadaşları, bir ortamda tanıştığımız kişiler, akrabalarımız, onların bizi tanıyan çevresi, ailemiz, onların bizi tanıyan çevresi, iş arkadaşlarımız, iş arkadaşlarımızın çevresi ve kendi iletişim çevremiz. Bu liste bazen çok uzayabilir. Bu nedenle hesaplarımızdaki kitleleri engelleme ve yönetme şansımız olmaz. O yüzden hesabımızın kitlesi doğrultusunda duruş sergilemeliyiz. Asla bir başkası olmadan. Örneğin evde eşinize davrandığınız samimiyette paylaşımlarda 3bin kişilik bir ailenin içinde yapamazsınız. İşte, bir konferansta bir platformda konuşma yapıyor gibi sizin hakkınızda fikir sahibi olmak isteyen insanlara gerçek sizden bilgiler verin. Gerçek size ait düşünceler. Bu mecralarda birbirimizin bilgi ve deneyimlerinden yararlanabileceğimizi unutmayın. İletişim kanalı olarak kullanabileceğimizden. Yararlı bir kanal olarak kullanabilmemiz için harika bir platform olduğunu atlamayın. Ben çok ihtiyacım olduğunda kan bulmuştum. Sanırım ne kadar hayati bir değer ifade ettiğini başka bir cümle daha kurarak anlatmama gerek olmaz.

 

Yapmamız gereken tek şey gerçek olmamız. Bu dünya sanal olabilir. Ama biz gerçeğiz. Canlı kanlı bir gerçek. Daha çok kendimiz olup, daha çok keşfedilmeye ihtiyaç duyuyorsak, kendimizi keşfetmekle başlayalım. Belki şimdi tekrar hesaplarınızı kontrol etmek istersiniz. Kendinizi tanımak için.